- JEOPOLİTİK FİKİRLERİMİZ:
Dış politikada ve yabancı ülkeler ile ilişkilerimizde; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” sözleri temel ilkemizdir.
İzlenecek dış politikanın temel ilkesi, Türk ulusunun çıkarlarını ve geleceğini her şeyden üstün tutmak ve uluslararası platformlarda yüksek sesle savunabilmektir.
Ülkemizin, dünya barışını korumak üzere oluşturulmuş Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda daha aktif görev alarak, dünyanın diğer ülkeleri ile işbirliğini geliştirerek, emperyal küreselleşmeye karşı dayanışmacı bir küreselleşme programı yürütmesi sağlanmalıdır.
Uluslararası ilişkilerde, devletimizin, ülkemizin ve milletimizin menfaatleri gözetilerek oluşturulacak cemiyetler ve kurulmuş olan cemiyetlerin şubelerinin yaygınlaştırılması, ancak Devletimizin kontrolünde ve TBMM tarafından onaylanmasını müteakip faaliyete geçebilecektir.
Bölge ülkeleri ile ilişkilerde, etnik ve mezhepsel düşmanlıkların yol açtığı iç çatışmalarda taraf olan bir dış politika, bu ülkelerin, iç çatışmalarında tarafsız, dış çatışmalarında barışçıl ve uzlaştırmacı bir politika izlenmelidir.
Öncü ve çağdaş anlamda “dünya devleti” olmanın en doğru yolu, emperyalizme karşı bir kez daha verilecek mücadelenin ve edinilen deneyimlerin paylaşılması olacaktır.
- TÜRKİYE’NİN SINIR KOMŞULARIYLA İLİŞKİLERİ:
Stratejik konumu göz önüne alındığında, dünyanın merkezinde yer alan Türkiye Cumhuriyeti’nin; Arap ya da Şii birliği içerisinde yer alması, Büyük İsrail Projesine alet olarak eyaletlere bölünmesi asla kabul edilemeyecek bir durumdur. Bu nedenle dünyanın orta alanındaki devletleşme projelerine karşılık, Türkiye’nin öncülüğünde, süratle bölge devletlerinin bir araya gelerek, “Merkezi Devletler Birliği”ni oluşturması, hem merkezi devletlerin korunması, hem de bu bölgesel yapılanmanın koruyuculuğunda emperyalist, Siyonist baskılara karşı devletlerin ayakta kalması sağlanacaktır.
Güney komşularımız olan Ortadoğu ülkeleri ile ilişkiler Amerika’nın çıkarlarından ziyade milli hedefler doğrultusunda yürütülecektir.
Türkiye’nin müttefiki olduğu düşünülen Amerika Birleşik Devletleri’nin kendi çıkarlarını gözeterek yürüttüğü yanlış politikaları nedeniyle yaşanan can ve mal kayıplarına karşın, bölgede huzur ve asayiş tamamen bitmiştir. PYD, PKK, SDG, radikal İslami terör örgütleri ve ayrılıkçılara verdikleri destek nedeniyle Ortadoğu’da, Kuzey Afrika’da sınırlar değişmiş ülkeler bölünmüştür. Bölünmeyen ülkeler düştükleri iç savaşın içerisinde boğuşmaktadır. Küresel güçlerin BOP’u bölgeye kan ve gözyaşından başka bir şey kazandırmamıştır.
ABD’nin bölgesel hedef ve projelerine karışmakla heba edilen Suriye-Türkiye ilişkileri, Suriye’nin zayıflatılarak bölünmesine yol açarken, ülkemize de kontrolsüz insan göçüne neden olmuştur. Suriye’den başlayan göç dalgası, Afganistan’a kadar uzanmış milyonlarca insanın ülkemize girmesi ile toplumsal yaşam alt üst olmuştur. Ortadoğu’da atılacak ilk adım, Suriye’nin güvenini kazanarak kurulacak ilişkiler neticesinde mutabakata varılan hususların derhal uygulamaya başlanmasıdır.
Irak hükümeti ile dürüst ve samimi ilişkiler kurularak, Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri olan PKK terörüne son verilmesi sağlanacaktır. Bağdat’la sıcak ilişki kurmuş bir Türkiye, yürüteceği, çözümlerini Irak yönetimiyle paylaşarak sürdürecektir.
Irak hükümetinin, soruna, yerel ve kültürel özerklik ve federatif yapılanmayla çözüm bulması, Irak’la, ticari ve ekonomik alanda yürütülecek ilişkiler, Irak’ın petrol zenginliği, GAP projesinin tarım ve sanayi alanlarında yarattığı potansiyel ülkemiz için önemlidir.
Türkiye’ye yerleşmiş, geçici olarak gelmiş Irak, Suriye, Afganistan ve İran vatandaşları ülkelerine geri dönmeleri için teşvik edilmelidir. Ayrıca Irak dâhil bölgenin diğer hükümetleri ile eğitim ve sağlık gibi alanlarda işbirliği yapılarak ihtiyaç duyulan yetişmiş insan gücü oluşturulması için destek verilmelidir.
İngiltere’nin “Yakın Doğu Konfederasyonu”, Amerika’nın “Büyük Orta Doğu”, İsrail’in “Büyük İsrail” projelerine karşılık, Türkiye Cumhuriyeti’nin de önderimiz Atatürk’ün yolundan giderek, bölgenin bir diğer önemli devleti olan İran ile bir araya gelerek yeni bir Sadabat Paktı (1937) benzeri “Merkezi Devletler Birliği” olacak bir projesi geliştirilmelidir.
Doğu-Batı, Kuzey-Güney dengeleri göz önünde bulundurularak, komşular ve müttefiklerle iş birliği yapılarak yürütülecek çok yönlü bir dış politika üzerinden ülkemizin güvenliği sağlanmalıdır.
Dünyanın güç merkezlerinin değişmesi için batı bloğu ile Çin ve Rusya; ekonomik, siyasi ve askeri bakımdan batı eksenli mevcut güç merkezini değiştirerek yeni bir dünya oluşturmak için mücadele etmektedirler. Buna karşılık öncelikle Türk devletleriyle başlamak üzere; Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Pakistan, Macaristan, bilahare ise İran ve Moğolistan’ın asil üyelikleri, Kuzey Makedonya, Bosna Hersek, Karadağ, Sırbistan, Hırvatistan, Bulgaristan, Romanya, Moldova, Rusya, Ukrayna, Polonya, Finlandiya, Malezya, Endonezya ve Bangladeş’in gözlemci üyelikleri ile bir güvenlik ve işbirliği teşkilatı kurulmalıdır.
- TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİ:
Atatürk’ün dış politikası, İran ile ortaklık, Rusya ile dostluk, batılı emperyalist ülkeler ile mesafeli ilişkiler esasına dayanmıştır. Bu doğrultuda Sovyetler Birliği zamanında dış dünyaya kapalı kalan Türk dünyası ile yakın ilişkiler, öncelikli olarak ele alınmalıdır. .
Türkiye Cumhuriyeti’nin emperyal saldırılara karşı ayakta kalabilmesi için kesinlikle Türk dünyası üzerinden doğuya açılımı yapılmalıdır.
Kuzey komşumuz Rusya Federasyonu’yla ilişkilerde, dengeli ve dürüst komşuluk ilişkisi içinde olmak Türk ekonomisinin ihracat ve dış yatırım açılımları ile enerji işbirliği için çok önemlidir.
Atlantik ötesi ve Asya ülkeleriyle kurulacak ilişkilerin, Rusya’ya rağmen ya da onun çıkarlarını hiçe sayarak sürdürülmesi uygun olmadığından, ilişkilerde daima denge kurulmalıdır.
Kafkasya ve Orta Asya politikalarının yanı sıra Avrupa ve Amerika ile yürütülecek faaliyetlerin, Rusya Federasyonu’yla çatışarak değil, anlaşıp uzlaşarak sürdürülmesi, öncelikle ulusal çıkarlar ve bölge barışının korunması için önemlidir. Ayrıca Akkuyu Nükleer Santralinin Rusya tarafından işletilecek olması hususunda yapılan antlaşma tekrar değerlendirilmelidir.
- NATO İLE İLİŞKİLER:
Politik ve askeri bir ittifak olarak kurulan, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) ile ilişkilerde tek hedefimiz Ülkemizin hak ve çıkarlarını korumak temelinde yürütülmelidir.
Türk Ordusu ve Türk askerinin, asla emperyalist çıkarlar için kullanılmasına izin verilmemelidir.
NATO’ya bağlı olmayan Ege Ordumuz gibi birliklerimizin sayısı arttırılmalıdır.
- SAVUNMA VE GÜVENLİK KONUSUNDA FİKİRLERİMİZ:
Türk Ordusu, her daim kendisine verilen görevi başarabilecek seviyede harbe hazır ve ileri teknoloji ile donatılmış olmalıdır. Dünya çapında ünü olan Mehmetçik kavramı yeniden diriltilecek ve 21 yaşını doldurmuş bütün erkek Türk vatandaşlarına askerlik yapması yükümlülüğü getirilecek, paralı askerlik uygulaması yeniden düzenlenmelidir.
Türk Silahlı Kuvvetleri her türlü siyasal düşünce ve etkilerin üzerindedir. Türk Ordusu başta olmak üzere tüm güvenlik güçlerinin arasında, tarikat,/cemaat görüntüsü altında terör ve casusluk yapılanması gibi tehdit unsurlarının yaşamasına izin verilmemelidir. .
Kökü dışarıda olan cemiyetler, emperyalizm adına yurtiçinde iş çeviren, işbirlikçi sivil Toplum Örgütleri sürekli olarak izlenmelidir.
Ülkemizin Savunma güçlerini besleyecek, gelişmiş teknolojilere sahip yüksek bir savunma sanayi kurulması hedeflenmelidir. Bu nedenle Milli Savunma Bakanlığına bağlı bir Savunma Sanayi Müsteşarlığı yeniden düzenlenmelidir. Yerli ve milli imkânlarla üretilen silah sistemlerinin geliştirilmesine öncelik verilmelidir.
- KIBRIS KONUSUNDAKİ FİKİRLERİMİZ:
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve adadaki Türk varlığı, Türkiye’nin adadaki stratejik çıkarları ilelebet korunacak, tamamen eşit koşullarda “Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” adı altında iki devletli bir çözüm dışında başka bir hal tarzı kabul edilmemelidir. Buna paralel olarak; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin dünyada tanınmasını sağlayacak projeler harekete geçirilmelidir.
Doğu Akdeniz’de Türkiye ve KKTC’nin deniz yetki alanlarını hedef alan gizli planlara karşı her daim hazırlıklı olunmalıdır. KKTC’nin Güney Kıbrıs ile sınırlarına yapılacak oldu bittilere karşı hazırlıklı olunmalıdır.
- AVRUPA BİRLİĞİ KONUSUNDAKİ FİKİRLERİMİZ:
Türkiye, Avrupa Birliğine üye olmadan Avrupa ülkeleri yanında ekonomik ilişkilerini bütün dünya ile geliştirilmeli, ihracat pazarı ve ürün sayısını ve kalitesini artıracak, milli güvenlik açısından risk oluşturan tek merkezli ekonomik bağımlılıkları azaltılmalıdır.
- GÖÇ VE MÜLTECİ SORUNU KONUSUNDAKİ FİKİRLERİMİZ :
Çağımızın en büyük küresel sorunlarından biri olan göç ve mülteci sorununa ilişkin olarak göç ve mülteci hareketlerinin önlenmesi maksadıyla başta göçe kaynak ülkelerde olmak üzere, güvenlikli alanların oluşumu sağlanmalı, bu sayede bu ülkelerden gelecek göç ve mülteci akını önlenmeye çalışılmalıdır.
Halihazırda sayıları günden güne artmakta olan, başta Suriyeliler ve Afganlar olmak üzere, ülke güvenliği açısından katlanılamayacak sayılara ulaşan göçmenler, sığınmacılar, geçici koruma altındakiler ve kaçaklar sonlandırılmalıdır. Aksi halde ülke ekonomisi tarumar, ülke içindeki demografik yapı bozulmuş, ülke güvenliği tehlikeye girmiştir. Bölgemiz ve ülkemiz için tehlikeli olan bu durum, emperyalizmin Büyük Ortadoğu Projesinin gerçekleştirilmesinde, ABD’nin ve emperyalist ülkelerin elemanı gibi davranılmayacak, geri dönüşlerin sağlanması için komşu ülkeler ile aramızda oluşan güven bunalımı bir an evvel sonlandırılmalıdır.
Ülke sınırları yeterince korunamamaktadır. Kontrolsüz göçlerin, kaçak girişlerin tamamen durdurulması için, öncelikle devletin tüm birimlerinin koordinasyon içinde çalışacağı askeri, politik, hukuki, diplomatik, teknik ve istihbari önlemleri kapsayan “Sınır Güvenliği Programı” oluşturulmalıdır.
Sınır güvenliğini sağlanarak göç ve mülteci sıfatıyla, ülkemize giren askeri ve ideolojik unsurların ülkeye girişlerini engellenmelidir. Bu sayede Türk toplumunun sosyo-kültürel kompozisyonunun değişmesini önlenecek ve güvenliğinin kontrolü sağlanacaktır.
İç Hukukumuz ve Uluslararası Hukuka uygun olarak, ülkemizde bulunan sığınmacı ve kaçakların, güvenli olarak geri dönüşlerini sağlanmak zorundayız. Bunun için Avrupa Birliği ve üye ülkelerle imzalanan Geri Kabul Anlaşmaları ve protokolleri derhal sonlandırılmalıdır. Ülkemizde gerek geçici koruma ve gerekse kaçak olarak bulunan yabancıların geri gönderilmesi için ilgili kurumların koordinesinde “Geri Gönderme Planı” hazırlanarak derhal uygulanmalıdır.
- TERÖR KONUSUNDAKİ FİKİRLERİMİZ:
Ülkede, güvenlik ve asayişin sağlanması için birbiriyle işbirliği içinde çalışmasının uygun ve yararlı olacağı değerlendirilen bu kurumların en etkin çalışmasını sağlayacak düzenleme yapılmalıdır.
Terörle mücadele hukuk devletinin sınırları içinde kalınarak devletin güvenlik güçleriyle meşru zeminlerde ve tüm ülke sathında kararlı bir şekilde sürdürülmelidir.
Selefi terör örgütleri, FETO gibi büyük terör ve casusluk örgütü, radikal sol örgütler devletin ve toplumun düşmanı olarak algılanmıştır. Bu örgütler tespit edilerek topluma sızmadan durdurulmalı ve ülkemizde faaliyet alanları son bulmalıdır.
Terörün uluslararası boyutu da olması sebebiyle, terörü destekleyen ülkelerin terör örgütlerine yönelik siyasi, lojistik ve finans desteklerine karşı etkili tedbirler alınmalıdır.
- DEVLET YAPISI KONUSUNDAKİ FİKİRLERİMİZ:
Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan tüm yurttaşlar, kanunlarımız karşısında eşittir. Ülke sınırları içerisinde; hiçbir alanda, cinsiyet, zümre, ırk ve mezhep ayrımı yapılmamalıdır. Kamusal alanlardaki görevlendirmelerde, partizanlık yapılmamalı, eğitim, çalışma hayatı, sosyal yardımlar ve sağlık alanındaki uygulamalardan yurdumuzun her tarafındaki vatandaşlar ayrım yapılmadan eşit seviyede yararlanmalıdır.
Kamu yönetiminde görevlendirmeler liyakate göre yapılmalıdır.
Her bireyin politik süreçlere katılımı ve temsil edilmesi sağlanmalıdır. Hiçbir şekilde vatandaşı parçalayıcı, devleti yıkıcı ve bölücü faaliyetlere izin verilmemelidir. Devlet ve hükümetler, yürüteceği bütün faaliyetlerde halk ile dayanışma içerisinde olacak, kamu yönetiminde şeffaflık, denetlenebilirlik ve hesap verilebilirlilik esas olmalıdır.
Yönetim şekli; açık, katılımcı, halk için, halk adına, halk ile el ele olmalı; daima ileriye yürünmelidir.
Devlet yönetiminde, özde Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı, evrensel hukuk kuralları çerçevesinde daima yenilikçiliğe, gelişmeye ve çağdaşlaşmaya açık olunmalıdır.
Anayasadaki Türklük kavramı korunmalıdır.
- HUKUK VE ADALET KONUSUNDA FİKİRLERİMİZ:
Kapsamlı hukuk reformu, adalet ve yargı reformu ile bir bütündür. Bu çerçevede Medeni Kanun, Borçlar Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu (CMUK), Ceza İnfaz Kanunu, İdari Yargı Usul Kanunu gibi temel nitelikli yasalar, yargı bağımsızlığı, doğru yargılama, insan hak ve özgürlükleri, evrensel hukuk ilkeleri açısından yeniden incelenerek gerekli değişiklikler yapılmalıdır.
Başkanlık sistemiyle güçler ayrılığı ilkesi bozulmuş, yasama organının işleyişi kısıtlanmış, yüksek yargının üzerinde yürütmenin etkileri artmıştır. Hukuk devletine aykırılık yaratan bu durum giderilerek, yargı tam bağımsız olacak ve halkın egemenlik hakkının, tekrar TBMM’ne iade edilmesi sağlanmalı, parlamenter demokratik sistem diğer erklerden vesayetsiz hale getirilerek, daha güçlü olarak yeniden düzenlenmelidir.
Adalet Bakanlığının yargı üzerindeki vesayeti yeniden düzenlenmeli, her bakımdan bağımsız ve güçlü bir yargı sistemi tesis edilmelidir.
- EKONOMİ VE PARA POLİTİKALARI KONUSUNDAKİ FİKİRLERİMİZ:
Devletin kuruluş döneminde icra edilen İzmir İktisat Kongresinde kabul edilen, “Ulusal Ekonomi İlkesi” her türlü emperyal ekonomik plana karşı kararlı bir biçimde uygulamaya geçirilecektir. Bu koşullar altında Türkiye Cumhuriyeti, vatandaşlarına öncelikli olarak planlı bir ekonomi içerisinde gelecek güvencesi sağlayacaktır.
Ülkemizin mali durumunun temelden bozulması, giderek artan cari açıklar, emperyalist güçlere istedikleri anda ekonomik kriz çıkartarak Türk Devletini çökertme olanağı vermektedir. Tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti için, ülkemizin maliye ve ekonomisinin yeniden milli güçlerin denetimi ve Türk Devletinin kontrolü altına girmesi için Türk uzmanlar tarafından hazırlanacak bir “Milli Ekonomi Modeli”nin öncelikli olarak uygulamaya konulması sağlanmalıdır.
- TARIM VE HAYVANCILIK KONUSUNDA FİKİRLERİMİZ:
“Ulusal Tarım ve Hayvancılık programı” uygulamaya geçirilmelidir. Bölgesel tarım politikaları oluşturularak, üretimde verimlilik ve en önemlisi ata tohumlarının yeniden elde edilmesi sağlanmalıdır.
Tohum üretiminde dışa bağımlılığın önlenmesi maksadıyla, yerli tohum bankası kurulmalıdır.
Tarım politikalarının belirlenmesinde, çiftçiler, çiftçi örgütleri, üniversitelerin ilgili bölümleri ve kooperatiflerle birlikte çalışarak, planlama, finansman, üretim aşamalarının her bir basamağı için alınacak kararlara katılım sağlanmalıdır.
Başta tarım ve hayvancılık olmak üzere kooperatifçilik sistemi yaygınlaştırılmalı, bu konuda öncelikle sistemin işleyişine ve denetlenmesine yönelik engel hususlar belirlenmeli, yasal düzenleme yapılmalıdır.
Tarım sektöründe maliyetlerin düşürülmesi, verimliliklerin yükseltilmesi ve tarımdan geçimini sağlayan nüfusumuzun gelirlerinin artırılabilmesi amacıyla, tarım sektörü üretici birlikleri şeklinde örgütlenerek üretimin toplulaştırılması sağlanmalı böylece tarımda küçük işletme sorunu çözülerek toprak, su ve diğer girdi ve varlıklarda israf ve maliyet azaltılmalıdır.
Kullanılmayan, atıl durumda israf edilen veya verimsiz olan; tarım alanları, meralar, ormanlar ıslah edilerek verimlilikleri yükseltilecek veya üretime dâhil edilerek üretim artırılmalıdır.
Tarımda teknolojik dönüşüm programlarını desteklemek, üretim kalitesini yükseltmek, yeni teknolojilerin uygulanmasını öğretmek, çok düşük olan faktör verimliliğimizi yükseltmek amacıyla üretici birlikleri ile birlikte seferberlik halinde işbaşı eğitim programları düzenlenmelidir.
Tarım ve Orman Bakanlığının, ülkemizde, tarım ve hayvancılığın modern teknolojiye uygun, verimli, sağlıklı ve yaygın üretim yapılmasını sağlayacak şekilde yeniden örgütlenmesi sağlanmalıdır.
Tarım ve hayvancılıkta araştırma enstitüleri güçlendirilmeli bunların üretici ile çalışmaları sağlanmalıdır.
Tarımda biyoteknoloji alanında AR-GE çalışmalarına önem verilmeli, araştırma laboratuarları etkinleştirilmelidir.
- SAĞLIK KONUSUNDA FİKİRLERİMİZ:
Küresel emperyalizm kamusal alan olması gereken sağlık alanını, özelleştirme görünümünde ticaret alanına dönüştürmüştür. Öncelikle bu durumun önlenmesi, daha sonra da sağlık ve yaşam haklarına uygun, ulusal yapıda, yeniden kamusal alan olarak sağlık sisteminin düzenlenmesi yapılmalıdır.
Küresel emperyalizmin temsilcisi olan ilaç firmaları ile yapılmış olan patent anlaşmaları, büyük ilaç vurgunlarına neden olduğundan iptal edilmeli ve bu arada Türk İlaç Endüstrisinin geliştirilmesi sağlanmalıdır.
Sağlıkta reform küresel şirketlerin çıkarları gözetilerek değil, Türk vatandaşlarının eşit ve ücretsiz sağlık hizmeti alması doğrultusunda yapılmalıdır. Türk ulusunun sağlığının korunabilmesi maksadıyla, Koruyucu Sağlık Hizmetlerinin titizlikle yürütülmesi sağlanmalıdır.
Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı olarak faaliyetlerini sürdürecek Askeri Hastaneler yeniden kurulmalıdır.
Sağlık hizmetlerinin yürütülmesi sırasında karşılaşılan sorunların çözüme kavuşturulması için, “Yüksek Sağlık Kurulu”, ulusal sağlık politikalarının geliştirilmesi, sağlık eğitiminin izlenerek en üst düzeyde eğitim verilmesini sağlayacak “Ulusal Sağlık Akademisi” kurulmalıdır. .
Yap İşlet Devret ve benzeri modellerle yaptırılan hastanelerden piyasa fiyatlarına göre aşırı maliyetli olanlar sözleşmeleri iptal edilerek uygun maliyetlerle ülkeye kazandırılmalıdır.
- ENERJİ KONUSUNDA FİKİRLERİMİZ:
Yaşanabilir bir dünya için, yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması şarttır. Bu maksatla, rüzgâr, güneş, yüzey suları, boğaz akıntıları ve dalga gücü gibi bütün milli kaynaklar kullanılarak enerji üretimi yapılmalı, dışa bağımlılık azaltılarak, daimi, ucuz ve çevre dostu enerji kaynakları işletmeye alınmalıdır.
Türkiye Petrolleri Anonim ortaklığı (TPAO) ve Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketi(BOTAŞ) gibi kurumların özelleştirilmesi sonlandırılmalıdır. Bu kurumlar, faaliyet alanlarında gelişmekte olan teknolojiyi takip edecek seviyede işletilmeli, arama ve çıkarma çalışmaları “Milli Petrol Politikaları” çerçevesinde yürütülmelidir. Özelleştirilmiş olan KİT’ler, “ulusal enerji politikalarına“ uygun, yasal ve kurumsal düzenlemeler yapılarak, yeniden kamulaştırılmalıdır.
Enerjide, yap-işlet-devret usulü ile yapılan tüm tesislerin sözleşmeleri, hukuka ve kamu hizmeti anlayışına uygunlukları bakımından yeniden gözden geçirilmelidir.
- AİLE, KADIN, ÇOCUK KONUSUNDA FİKİRLERİMİZ:
Toplumunun temel taşı olan çekirdek aile yapısı, ekonomik, sosyal ve toplumsal gelişmelerin yol açtığı olumsuzluklara karşı korunmalı, çekirdek aile yapısının zarar görmemesi için yaşamın her döneminde, aile bireyleri arasındaki bağlılığı ve bütünlüğünü koruyucu politikalar geliştirilmelidir.
Aileyi zayıflatıcı unsurlar ortadan kaldırılmalı koruma, sosyal yardım, sosyal hizmet, eğitim, sağlık, istihdam, barınma ve sosyal refahını da içerecek şekilde her ailenin kendi kendine yeterli ve sürekli bir gelire sahip olması sağlanmalıdır.
Hayatın her alanında, topluma ve insana saygı ve sevgiyi esas alan eğitimin, çocuğun doğumundan itibaren hayatın tüm evrelerinde verilmesi için çaba saf edilmelidir.
Tüm çocuklarımızın Atatürkçü ilke ve inkılâpları ile milli değerlere bağlı bir birey olarak yetiştirilmeleri için iyi bir eğitim alması sağlanmalıdır.
Çocuklara özel önem verilerek, hayatlarının her döneminde ailelerine, topluma ve devlete karşı sorumluluk duyguları geliştirilerek; onların yaşamlarında sahipsiz kalarak suça, sokağa itilmeleri, madde bağımlılığına yönelmeleri önlenecektir.
Çocuklar, özellikle cinsel istismara, şiddet ve cinsellik içeren konulara, onları her türlü madde bağımlılığına ve sigara kullanımına özendiren hususlara karşı, hayatının her döneminde sürekli olarak korunacaktır.
Tüm bu hususların önlenmesi için çocuklarımızın kültür, sanat ve sporda başarılarını artırmaları maksadıyla temel eğitimden başlayarak yetenekli olanları destekleyici projeler ve uygulamalar geliştirilecektir.
- GENÇLİK KONUSUNDA FİKİRLERİMİZ:
Atatürk’ün Cumhuriyeti emanet ettiği Türk gençliğine sahip çıkılarak, eldeki bütün olanaklar, Türk gençliğinin iyi düzeyde ulusal değerlere sahip yetiştirilebilmesi için kullanılmalıdır.
Korunmaya muhtaç gençler için, hızla yeni merkezler kurularak gençlik arasında eşit koşullar sağlanmasına çalışılmalıdır.
Bakanlık çatısı altında “Güvenli Gençlik Evleri” oluşturulmalı toplumun bu kesiminin bu evlerde yararlı çalışmalar yapması sağlanmalıdır.
Türk gençliğinin sorunlarına sahip çıkacak ve bu doğrultuda çalışmalarını devletin ilgili kamu kurumları ile birlikte sürdürecek “Ulusal Gençlik Konseyi” kurulmalıdır. Bu konsey aracılığı ile düzenlenecek sosyal etkinlikler, spor faaliyetleri ve festivallerde ülkemizin gençleri bir araya getirilerek kaynaşmaları sağlanmalıdır.
- EĞİTİM KONUSUNDA FİKİRLERİMİZ:
Ulusal milli eğitim mutlaka milli dilimiz Türkçe ile yapılmalıdır. Hâlihazırda eğitimde, Cumhuriyetin ilk yıllarında çıkarılmış olan “Eğitim Birliği Yasası” doğrultusunda, Cumhuriyet eğitimi genç kuşaklar ile ayrım gözetmeksizin buluşturulmalıdır.
Emperyalizmin merkezi konumundaki ülkemizde yeniden hegemonya kurma girişimlerinin bir sonucu olarak ortaya çıkan dini esaslara uygun dini eğitim örgütlenmelerinin, Türkiye’nin Cumhuriyetçi eğitim düzenine zarar vermesine izin verilmemelidir. Hedefte olan Ulus Devletimiz, öncelikle yeni kuşaklara bu doğrultularda ulusal eğitim birikiminin aktarılması sağlanmalıdır.
Dünyayı anlamak ve takip edebilmek için yurttaşların iyi bir yabancı dil eğitimi alması ve hatta bu eğitimin içinde büyük ve önemli ülkelerin dillerinin de yer alması sağlanmalıdır.
Milli eğitimin hedefi, kuruluş felsefesi ve bilimsel esaslar temelinde, ana kucağından itibaren çağdaş, milliyetçi, eğitimli, sorgulayan, kültürlü ve aydın bireyler yetiştirmek olmalıdır. Nitelikli bir toplum yaratmak için uygulanacak eğitim politikası, ulusal ve çağdaş nitelikli, kalıcı temeller üzerinde ve geliştirilmeye açık olarak yeniden yapılandırılmalıdır.
Milli Eğitimde Türkiye’yi parçalayacak alt yapının oluşturabilmesi için, Atatürk’ün fikir sisteminin ve milli hafızanın yok edilmesini esas alan anlaşmalar sonlandırılmalıdır. Türk çocuklarının, Türk gençlerinin ve dahi Türk toplumunun, yakın tarihimizi ve Atatürk’ün milli hedeflerini öğrenmesi için çalışmalara başlanmalı, Milli Eğitim, yabancı akımlardan kurtarılmalıdır.
Din eğitimi devletçe tam olarak yapılmalıdır.
Nitelikli ve sağlam donanımlı öğretmenlerin yetiştirilmesi, çağdaş yaşama dönük, Atatürkçü ve Cumhuriyetçi bir öğretmen ordusunun oluşturulması sağlanmalıdır.
- AFET VE RİSK YÖNETİMİ KONUSUNDAKİ FİKİRLERİMİZ:
Yerel kalkınmanın sağlanmasına katkıda bulunulması, depreme dayanıklı altyapıya sahip yaşanabilir kentler inşa edilmesi, yerleşme ve kentleşmenin afete duyarlı olması şehirleşme politikamızda esastır.
Doğal afetlere karşı duyarlı olunması için “Afet Yönetimi Bilgi Sistemi” oluşturulmalı, ihtiyaç duyulması halinde kullanılmak üzere coğrafi, beşeri ve fiziki yapısı ile ulaşım, haberleşme ve diğer hizmet ihtiyaçlarına yönelik planlamalar yapılmalıdır.
Şehir planlamasında, başta deprem olmak üzere sel, heyelan ve diğer doğal afetlere karşı coğrafi ve jeolojik etütleri tamamlanmış güvenli alanlarda kurulması sağlanacak, mevcut yerleşimlerde ise bu doğrultuda kentsel dönüşüm projeleri uygulanmalıdır.
- KÜLTÜR SANAT KONUSUNDAKİ FİKİRLERİMİZ:
Türk Milletinin uluslaşma sürecinin tamamlanması için Milli Eğitim ile Milli Kültür oluşturma programları birlikte yürütülmelidir.
İllerde açılacak Kültür Merkezlerine devri yapılacak Halkevlerinde Türk halkını kaynaştıracak eğitim ve kültür programları ile yaygın eğitim seferberliği yapılmalıdır. Köylerde ve beldelerde verilecek eğitime ilave olarak, köy çocukları bulundukları çevre koşullarında tarım ve ziraat, sağlık ve yaşam kültürleri, sanat ve el işçiliği fikirleri ile donatılabilecek kurslar düzenlenmelidir.
Kurtuluş savaşının her aşamasını ve ardından kuruluş dönemini anlatan büyük bir müze oluşturulmalı, halka atalarımız tarafından verilen bu büyük mücadelenin önemini anlatacak görkemli bir tarih sunumu yapılmalıdır.
Halkın eğitim ve kültür seviyesinin yükseltilmesi için, radyo ve televizyonun etkin kullanılmasının yanı sıra, sinema, tiyatro ve operaya ağırlık verilerek yurdun en uç kesimlerine kadar götürülmesi sağlanmalıdır.
Sanat eğitiminin, okul öncesi eğitim, ilk, orta ve lise eğitimi ile yükseköğretimin aşamalarında da istekli öğrencilere verilmesi sağlanmalıdır.
- ÇEVRE KONUSUNDAKİ FİKİRLERİMİZ:
Çevre politikalarında, yurttaşlar merkeze alınarak, genel halk sağlığının korunmasına ve geliştirilmesine önem verilmeli, doğal çevre korunup, kollanmalıdır. Bu maksatla, var olan üretim tesislerindeki arıtım teknolojileri incelenmeli, yenilenecek tesisler için çevre dostu teknolojiler tercih edilmelidir.
Planlamalarda, evrensel ve ulusal çevre politikaları esas alınmalı, doğayı, ticaret malı olarak gören küreselleşmeci çevre politikalarına son verilmelidir.
- ENGELLİLER:
Engellilerin hayatını kolaylaştıracak sorunlar tespit edilerek, başta yaşamsal ihtiyaçları göz önüne alınarak, istihdam ve eğitim konularındaki haklarını gözetecek sosyal, kültürel ve ekonomik ihtiyaçlarına dönük politikalar belirlenerek uygulanmalıdır.
Engellilere yönelik mesleki eğitimler ve sertifika programları oluşturularak, her bireyin toplum hayatına kazandırılması sağlanmalıdır.
Engellilerimiz mümkün olduğu kadar hayatının her döneminde toplumla bütünleştirilerek kendilerinin sosyal açıdan toplumdan dışlanmaları önlenmeli, yaşamları süresince toplumda istedikleri takdirde aktif görev üstlenmeleri sağlanmalıdır.
Engellilere yönelik eğitim, istihdam ve bakım hizmetlerinin kalitesi ve çeşitliliği artırılacak, kaynaklar daha verimli kullanılacak ve hayatın her alanında kolay bir yaşam sürmeleri için çevresel şartlar engellilere uygun hale getirilmelidir.
- ŞEHİT YAKINLARI VE GAZİLER:
Birinci derece Şehit yakınlarına ve gazilerimize,
Çocuklarının eğitimi için devletin tüm olanakları kullandırılmalıdır.
Milli Emlak kurumundan, konut veya arsa tahsis edilmelidir.
Yaşamları boyunca destek olunacak, düzenli aralıklarla ekonomik ve sosyal ihtiyaçları başta olmak üzere takip edilerek, yaşamları boyunca karşılaştıkları sorunlar çözülmelidir.
- DİN:
Diyanet İşleri Başkanlığı laik devlet yapısının gerekleri doğrultusunda yeniden düzenlenerek, siyasi etkilerden arındırılmalıdır.
Devlet, bugün diyanet eliyle yönetilmeye çalışılsa da Türkiye Cumhuriyetinin laik yapısı mutlaka korunmalıdır.
Din bir vicdan işidir ve diyanet eliyle yürütülür. Bütün vatandaşlar din ve ibadetini serbestçe yürütürler. Toplum, bir diğer topluluğa ve bireylerine baskı uygulayamaz. Farklı din ve inançlar, mezhepler arasında çatışmalara asla izin verilmemelidir.
Yeni Bizans ve Büyük İsrail projeleri öne çıkarılarak Avrupa’daki iki bin yıllık din kavgası orta dünyaya taşınmaya çalışılmaktadır. Üçüncü dünya savaşının kışkırtıldığı bu aşamada, ülkemizin din ve mezhep çatışmalarından uzak tutularak, dinler arası normal ilişkilerin yürütülmesinde laik bir devlet olarak öne çıkması sağlanmalıdır.
- HAYVAN HAKLARI VE SOKAK HAYVANLARI:
Hayvan Haklarına yönelik tüm hususlarda, UNESCO tarafından yayınlanan “Hayvan Hakları Bildirgesi” esas alınacak ve konu ile ilgili çalışmalarda sivil toplum ve devlet kurumlarının koordineli çalışması sağlanmalıdır.
Belediyelere, sivil toplum örgütleri ile işbirliği yapılarak sokak hayvanlarına yönelik doğal üremesini de kontrol altında tutacak şekilde kısırlaştırma görevi verilmelidir.
Doğada, toplum içinde bir arada yaşayan insanların ve hayvanların sorunsuz olarak yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli çalışmalar yapılmalı, sahipsiz sokak hayvanlarının plan dahilinde kısırlaştırılmaları sağlanmalı, hasta olanlar Belediyelerin kontrolünde açılacak hayvan hastanelerinde ücretsiz tedavi /rehabilite edilecek ve sahiplendirilmelidir.
“Hayvanları Koruma Kanunu” AB düzenlemeleri ve toplumsal hassasiyetler dikkate alınarak yeniden hazırlanmalıdır.
26. Türkiye’nin Denizcilik Politikası
Türkiye’nin dünya deniz ticaretinden aldığı payı artırmak için deniz ticaret filosunun güçlendirilmesi ve liman altyapısının iyileştirilmesi gereklidir. Bu, ekonomik büyüme ve uluslararası ticarette rekabet gücünü artıracaktır.
Türkiye’nin denizcilik politikası, “Mavi Vatan” konsepti çerçevesinde deniz yetki alanlarını koruma ve bu alanlardaki kaynakları etkin bir şekilde kullanma üzerine odaklanmalıdır. Bu, enerji kaynaklarının keşfi ve kullanımı açısından da kritik öneme sahiptir.
Deniz çevresinin korunması ve sürdürülebilir balıkçılık politikalarının geliştirilmesi, deniz ekosistemlerinin sağlığını korumak için önemlidir. Bu, aynı zamanda turizm sektörüne de olumlu katkılar sağlayacaktır.
Denizcilik bilincinin toplumda yaygınlaştırılması ve denizcilik eğitiminin teşvik edilmesi, uzun vadede denizcilik sektörünün gelişimine katkı sağlayacaktır.
Türk Denizciliğinin geliştirilmesi için Denizcilik Bakanlığı kurulmalıdır.
- SON SÖZÜMÜZ :
Ulusumuzun İçinde bulunduğu durum değerlendirildiğinde; zaman, Cumhuriyetimizin ve ulusumuzun aleyhine işlemektedir. Vatanımızın, BOP projesi kapsamındaki hedef ülkelerden biri olması nedeniyle toprak bütünlüğümüz tehdit altındadır. BU NEDENLE; FİKİRLERİMİZDE YER ALAN BÜTÜN HUSUSLAR, GERÇEK ATATÜRK MİLLİYETÇİLERİ TARAFINDAN TESPİT EDİLMİŞ VE ATATÜRK’ÜN GENÇLİĞE HİTABINDA İFADE ETTİĞİ TÜRK GENÇLİĞİNE UYGULANMAK ÜZERE SUNULMUŞTUR. EMPERYALİZM KISKACINDAKİ ÜLKEMİZİN TEK REÇETESİ, “KURTULUŞ VE KURULUŞ” İLKELERİ İLE DAMARLARIMIZDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
Yüce Türk Ulusuna saygılarımızla.
İstiklal Hareketi Derneği